19 Temmuz 2016 Salı

İyi Müzik Dinlemek - Başıma Gelen Şeyler



Çelişki, Hamallık ve Pişmanlık

  
Bob Dylan Renkli Fotoğrafı
Öküz gibi arkadaşlarım var. Bob Dylan dinliyorum, ve haliyle Bob Dylan dinliyorum  karizması yapmak istiyorum ama arkadaşlarım için Bob Dylan "Van mor kapof kafii" bile değil. Düşün sevgili okur onu bile bilmiyorlar.

   Öbür türlü düşünürsek, ben de aslında Bob Dylan dinleyen tiplerle arkadaş olamayacak kadar öküzüm. Yani anlayacağınız bunca yıl boşuna hamallığını yapmışım Bob'un. Telefonumda bir sürü şarkısı var; sağda, solda, yolda, izde ve de evlerde dinlerim sürekli. Bazı şarkılarını ezbere bilirim, bazılarınınsa sadece nakaratını. E peki Bob'un bana bi faydası oldu mu? Hayır! Ev taşısam gelip de kolileri paketlemeye yardım eder mi, buzdolabının ucundan tutar mı? Hayır! Niye dinliyorum? Tabii ki sosyalleşebilmek için.


Sosyalleşmek


Yıllar önce yazlıkta, bizim evin karşısındaki müteahhitiin yarım bırakıp kaçtığı inşaatın duvarı gölgesinde oturuyordum. Böyle şeyler sadece orta halli insanların ev aldığı toplu konut gibi projelerde olur sanıyordum meğer herkesin başına gelirmiş.

   Toprağın üzerinde kocaman bir ağustos böceği ölüsünü tek başına taşıyan bir karınca gördüm. İçimden takdir ettim karınca milletini. "Helal olsun lan, işte çalışma" diye düşündüm.  Sonra da Ağustos böceği ve karınca hikayesindeki rol arkadaşını yemeğe kalktığı için de içten içe kızdım bu ibneliğine.

Ağostos böceği ile karınca hikayesi
Koca götlü tembel ağustosböceği ve karınca (temsili)
   Derken başka karıncalar da yardıma geldi. Bu yardım sever halleri, çalışkanlıkları, gözüpek davranışları karşısında gaza gelip "Ama çalışkan hayvanlar yaa. Koca g.tlü ağustos böceği çalışsaydın da ölmeseydin" diye düşündüm. Bir müddet kendi kendime karıncaları övdükten sonra bu coşkumu başkalarıyla da paylaşmak istedim. Övmek güzeldi ama tek başına olduğu zaman pilavsız zeytinyağlı barbunya gibi sası soğuk bişey oluyordu. Sosyalleşmem gerekiyordu.

Rıfat Abi

   Kalktım bakkalın önüne gittim. Rıfat abi dükkanın önünde yaşıtım gençlerle muhabbet ediyordu. Kalender adamdı Rıfat abi veresiyeyi pek sevmezdi ama gençlere kıyak geçerdi arada bir. Gerçi geçen akşam bir milyon eksiğim var diye kolanın birini bıraktırmıştı ama olsun. Ben yanlarına gelince sustular. Bir süre sessiz bakıştık. Sonra utandım ve ortamda bulunuşuma bir anlam katabilmek ve bir an önce oradan uzaklaşabilmek için orada olmayacağını bildiğimden hardal istedim. Varmış. Rokfor peyniri istedim. Varmış. "Abi After Eight var mı?" dedim. O da varmış.

After Eight çikolata
After eight öyle her yerde bulunmaz


   Son kozum veresiyeydi. Rıfat abi veresiye sevmezdi. "Borcum ne abi" dedim. "Elli beş milyon" dedi. Yalandan ceplerimi yoklayarak "Abi yanıma cüzdan almamışım, sonra versem olur mu?" dedim. "Sıkıntı yok." dedi.

   Elimde poşetle "Hay sıçayım böyle işe" diye söylenerek çıktım. Hiç yoktan saçma sapan şeyler alıp dünya kadar borçlanmıştım. Gerçi bu akşam İstanbul'a doğru yola çıkacaktık. "Beklesin dursun enayi, ben bunları ödemem ki" diye pis pis düşündüm. Galiba gıcık oluyordum Rıfat abiye. İnsanın başkaları hakkındaki görüşleri zamanla değişebiliyor normal bu diye düşündüm. Böyle böyle düşünerek sahile kadar gelmiştim. Banklardan birine oturdum çikolatadan biraz yedim. Sıcakta baydı. Sonra dur lan dedim şu peynirin tadı nasılmış diye açtım rokforun paketini. Keçi gibi kokuyordu. "Vay g.t dedim. Keçiyi rokfor peyniri diye kakalamış." O sinirle kayalıklara doğru gittim ve aldıklarımı denize fırlattım. "Hımını sktğmn!!!" diye bi küfür geldi denizden.

   Var gücümle koştum, koştum, çok koştum. İlerde jogging yapan güzel bir kız gördüm. Yanına yaklaşınca karizmatik olduğunu düşündüğüm bir yüz ifadesiyle selamladım. Cevap vermedi. Turist olabilir gibi geldi. Zaten sarışın renkli gözlü bişeydi. "Almandır lan! Tabii Alman bu" diye düşündüm ve "Guten morgın" dedim. Durdu, kulaklığını çıkarıp "Efendim?" dedi. "Oh Türkmüş!" O gün sevimliliğim üstümdeydi.

Gıybet

ismail yk üfle
İsmail YK Üflüyor

   Muhabbet ede ede denize nazır lüks mekanlardan birinin önüne gelmiştik. Gel bişeyler içelim dedim. "Sıkma portakal" dedi. Oturduk, yabancı müzik çalıyordu "Van moor kapof kafiii fora go" kız "Bob Dylan'a bayılıyorum sanki her şeyi görmüş gibi yazıyo şarkılarını, sen de sever misin?" dedi. "Hiç yok bende" diyemedim. Bugüne kadar dinlediğim en yabancı müzisyen İsmail YK'ydı. Bunu kızla paylaşamazdım. "Yaa severim, ama ikinci albümden sonra koyverdi kendini." gıybette üstüme yoktur sevgili okurlar. " Şöhreti kaldıramıyor, halbuki önünde ne müzisyenler var bu işe yıllarını vermiş sanatçılar var. Abilerinden bişeyler öğrenmeli!" dedim. Kız "fıhh" diye burnuyla güldü bana. Ardından yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ayağa fırladı. Elini kolunu sallıyarak "Burdayım, burdayım!" diye birilerine seslendi.

   İki hormonlu eleman geldi. Kız ikisine de sarıldı fakat diğerinden uzun olan ikincisine daha çok. Tamer'le Berke'ymiş adları. Ben de ayağa kalktım. Tamer uzaktan "selam" yaptı. Berke ise bir eli kızın belinde öbür eliyse cep telefonunda bana sümüğe bakar gibi baktı ama bişey demedi. Beni orada bırakıp beraberce diskoya gittiler.

Sıkma portakalın parasını ben ödedim. 15 milyon!








Hiç yorum yok:

En Çok Bakılanlar