26 Temmuz 2016 Salı
19 Temmuz 2016 Salı
İyi Müzik Dinlemek - Başıma Gelen Şeyler
Çelişki, Hamallık ve Pişmanlık
Öküz gibi arkadaşlarım var. Bob Dylan dinliyorum, ve haliyle Bob Dylan dinliyorum karizması yapmak istiyorum ama arkadaşlarım için Bob Dylan "Van mor kapof kafii" bile değil. Düşün sevgili okur onu bile bilmiyorlar.
Öbür türlü düşünürsek, ben de aslında Bob Dylan dinleyen tiplerle arkadaş olamayacak kadar öküzüm. Yani anlayacağınız bunca yıl boşuna hamallığını yapmışım Bob'un. Telefonumda bir sürü şarkısı var; sağda, solda, yolda, izde ve de evlerde dinlerim sürekli. Bazı şarkılarını ezbere bilirim, bazılarınınsa sadece nakaratını. E peki Bob'un bana bi faydası oldu mu? Hayır! Ev taşısam gelip de kolileri paketlemeye yardım eder mi, buzdolabının ucundan tutar mı? Hayır! Niye dinliyorum? Tabii ki sosyalleşebilmek için.
Sosyalleşmek
Yıllar önce yazlıkta, bizim evin karşısındaki müteahhitiin yarım bırakıp kaçtığı inşaatın duvarı gölgesinde oturuyordum. Böyle şeyler sadece orta halli insanların ev aldığı toplu konut gibi projelerde olur sanıyordum meğer herkesin başına gelirmiş.
Toprağın üzerinde kocaman bir ağustos böceği ölüsünü tek başına taşıyan bir karınca gördüm. İçimden takdir ettim karınca milletini. "Helal olsun lan, işte çalışma" diye düşündüm. Sonra da Ağustos böceği ve karınca hikayesindeki rol arkadaşını yemeğe kalktığı için de içten içe kızdım bu ibneliğine.
Koca götlü tembel ağustosböceği ve karınca (temsili) |
Rıfat Abi
Kalktım bakkalın önüne gittim. Rıfat abi dükkanın önünde yaşıtım gençlerle muhabbet ediyordu. Kalender adamdı Rıfat abi veresiyeyi pek sevmezdi ama gençlere kıyak geçerdi arada bir. Gerçi geçen akşam bir milyon eksiğim var diye kolanın birini bıraktırmıştı ama olsun. Ben yanlarına gelince sustular. Bir süre sessiz bakıştık. Sonra utandım ve ortamda bulunuşuma bir anlam katabilmek ve bir an önce oradan uzaklaşabilmek için orada olmayacağını bildiğimden hardal istedim. Varmış. Rokfor peyniri istedim. Varmış. "Abi After Eight var mı?" dedim. O da varmış.
After eight öyle her yerde bulunmaz |
Son kozum veresiyeydi. Rıfat abi veresiye sevmezdi. "Borcum ne abi" dedim. "Elli beş milyon" dedi. Yalandan ceplerimi yoklayarak "Abi yanıma cüzdan almamışım, sonra versem olur mu?" dedim. "Sıkıntı yok." dedi.
Elimde poşetle "Hay sıçayım böyle işe" diye söylenerek çıktım. Hiç yoktan saçma sapan şeyler alıp dünya kadar borçlanmıştım. Gerçi bu akşam İstanbul'a doğru yola çıkacaktık. "Beklesin dursun enayi, ben bunları ödemem ki" diye pis pis düşündüm. Galiba gıcık oluyordum Rıfat abiye. İnsanın başkaları hakkındaki görüşleri zamanla değişebiliyor normal bu diye düşündüm. Böyle böyle düşünerek sahile kadar gelmiştim. Banklardan birine oturdum çikolatadan biraz yedim. Sıcakta baydı. Sonra dur lan dedim şu peynirin tadı nasılmış diye açtım rokforun paketini. Keçi gibi kokuyordu. "Vay g.t dedim. Keçiyi rokfor peyniri diye kakalamış." O sinirle kayalıklara doğru gittim ve aldıklarımı denize fırlattım. "Hımını sktğmn!!!" diye bi küfür geldi denizden.
Var gücümle koştum, koştum, çok koştum. İlerde jogging yapan güzel bir kız gördüm. Yanına yaklaşınca karizmatik olduğunu düşündüğüm bir yüz ifadesiyle selamladım. Cevap vermedi. Turist olabilir gibi geldi. Zaten sarışın renkli gözlü bişeydi. "Almandır lan! Tabii Alman bu" diye düşündüm ve "Guten morgın" dedim. Durdu, kulaklığını çıkarıp "Efendim?" dedi. "Oh Türkmüş!" O gün sevimliliğim üstümdeydi.
Gıybet
İsmail YK Üflüyor |
Muhabbet ede ede denize nazır lüks mekanlardan birinin önüne gelmiştik. Gel bişeyler içelim dedim. "Sıkma portakal" dedi. Oturduk, yabancı müzik çalıyordu "Van moor kapof kafiii fora go" kız "Bob Dylan'a bayılıyorum sanki her şeyi görmüş gibi yazıyo şarkılarını, sen de sever misin?" dedi. "Hiç yok bende" diyemedim. Bugüne kadar dinlediğim en yabancı müzisyen İsmail YK'ydı. Bunu kızla paylaşamazdım. "Yaa severim, ama ikinci albümden sonra koyverdi kendini." gıybette üstüme yoktur sevgili okurlar. " Şöhreti kaldıramıyor, halbuki önünde ne müzisyenler var bu işe yıllarını vermiş sanatçılar var. Abilerinden bişeyler öğrenmeli!" dedim. Kız "fıhh" diye burnuyla güldü bana. Ardından yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ayağa fırladı. Elini kolunu sallıyarak "Burdayım, burdayım!" diye birilerine seslendi.
İki hormonlu eleman geldi. Kız ikisine de sarıldı fakat diğerinden uzun olan ikincisine daha çok. Tamer'le Berke'ymiş adları. Ben de ayağa kalktım. Tamer uzaktan "selam" yaptı. Berke ise bir eli kızın belinde öbür eliyse cep telefonunda bana sümüğe bakar gibi baktı ama bişey demedi. Beni orada bırakıp beraberce diskoya gittiler.
Sıkma portakalın parasını ben ödedim. 15 milyon!
8 Temmuz 2016 Cuma
Macar Salamı - Başıma Gelen Şeyler
Indiana Jones
Indiana Jones, İndiyana cons da derler bizim mahallede. Indiana jones filmleri 80'ler kuşağının vazgeçilmezidir. |
Hava 1500 derece, okulun bahçesine oynamaya gitmiştim. Normal insanlar gibi kapıyı kullanmak varken her zamanki gibi(çünkü erkek çocuğuydum ve dün akşam Star 1'de izlediğim Indiana Jones gibi maceradan maceraya koşmalıydım.)Demir parmaklıkların üzerine tırmanarak bahçeye girdim.
Michael Jackson Smooth Criminal (hani şu eni vici vokke dediğimiz) efsane bir şarkıydı. |
Girerken de godiklerimi demir parmaklıkların sivri ucuna sürttüm. "Anasını vokkeee!@?****"(Bu eni vici vokke yani Michael Jackson'un Smooth Criminal şarkısında söylediği Annie are you ok? nakaratından türettiğim bir küfürdü) diye haykırdım yere atlarken. Nasıl bir acı olduğunu anlamanız için erkek olmalısınız.
Eskiden günler daha uzundu
Oyuncak kol saati buna benziyordu ama içinde mekanizma yoktu. |
Namık Kemal ne demiş? |
Saate baktım saat 1'di. Sonra da güneşe baktım(bunu da bi filmde görmüştüm adam önce saate sonra da güneşe bakıp havalı bir şeyler söylüyordu. Ben de her çocuk gibi önüme gelene özendiğim için aynısını yapıyordum. Kendimce havalı bir iki bişeyler söyledim. Aman Tanrım(bu da sadece Türkçe dublajlı yabancı filmlerde duyduğum havalı bir laftı. Filmlerin dublajını yapan kişilerin sesleri çok havalı olurdu ve her ne kadar Türkçe konuşsalar da ben onların yabancılar; Amerikalılar filan olduklarını düşünürdüm. Bunu başka bir yazıda detaylı anlatırım belki.) Tam "Aman Tanrım ne kadar havalıyım!" diye düşünüyordum ki ensemde bir şaplak hissettim.
-Namık Kemal ne demiş? Boş bulduğun enseye vur demiş! Haha olum ne kendi kendine konuşuyon kafayı mı yedin.. dedi bizim takımın kalecisi Furkan.
Fruko Gazoz
Eski Fruko Gazoz Şişesi |
+Ne vuruyon köpek! Dua okuyodum oğlum. Kuran kursunda hoca öğretti sabah öğle akşam okursan her istediğin oluyormuş. diye bir yalan uydurdum. Azıcık yalancıyımdır..
- Yapma yaa harbi mi, her istedğin mi oluyomuş?
+Herıld oğlum. Ama senin olmaz, sen cehennemde yanacaksın, kafir oldun sen.
-Niye laaaan!!!
+Dua okuyan adama vurulur mu oğlum. Hoca dedi ki müslümana vuran eller hep cehennemde odun olacakmış. Yanacan oğlum.
Fruko'nun gözleri dolmaya başlamıştı. Paran var mı dedim. Cebinden bir iki bozuk para çıkardı. Kaptım paraları elinden ve:
+Ben bunları caminin kumbarasına atıcam Allah da seni affedicek, korkma lan dedim. Şimdi Fruko'nun yüzü gülüyordu ilerde oynayan çocuklardan önümüze kaçan naylon(ben laylon derdim eskiden) topa sert bi şut çekip "Hadi maçaaa" diye haykırdı.
Macar Salamı
Macar Salamı |
Takım kurmak önemli bir iştir! Ve türlü incelikleri, ne bileyim işte belli bir stratejisi filan vardır. Bunun yanında dostluk, kankalık gibi şeyler de önemlidir. Özetle ciddi bir iştir. Ve ben hayatımın hiçbir evresinde ciddi bir işin kenarından köşesinden tutmadığım için takım kurulurken de seçen değil seçilen oldurdum.
Ekran derdim ona ama sesli söylemeye g.tüm yemezdi, Erkan benden üç yaş büyüktü) takımında defans olurdum. Gol atmazdım, kimseye çalım atmazdım kaleye top gelmesin yeterdi. Memurun mesai doldurması gibi oynardım. Benim işim buydu. Neyse, karşı takımı da Ali kurardı. Bugün Ali'lerin takımda yeni bir çocuk vardı. Ailesi misafir gelmişler, bizim Sinanlara. Uzakta oturuyolarmış Avcılarda. Adı Selami; sarı düz saçları mantar gibi(zengin çocuğu gibi) tıraş edilmiş renkli gözlü hani Türkçe konuşmasa yabancı filan sanacağınız bi tipi vardı. Benim zehir gibi beynim yine işlemeye başladı ve "Selami, Macar Salamı" diye bir tekerleme uyduruverdim. Diğer arkadaşlar bu müthiş buluşumu beğenip bana katıldılarsa da bizim Selami buna fena bozuldu ve üstüme yürüdü.
Devlet memuruydum diyebilirim. Mahallede takım kurulurken ben her zaman Erkan'nın(içimden gizli gizli
Mahalle Maçında takım kurmak ciddi bir iştir. |
Şimdi burada dayak yediğimi düşünebilirsiniz. Keşke dayak yeseydim... Onunla boğuşurken yerde kale direği olarak kullandığımız kaldırım taşlarından birini gördüm, son çare birine uzandım ve var gücümle Selami'nin kafasına indirdim. Kurtulmuştum.. Bizim Selami'nin sarı saçları ise kafasından sızan kanla tuhaf çirkin bi renge dönmüştü. Sonrasını tahmin edersiniz, annesi babası geldi çocuğu kanlar içinde sağlık ocağına götürdüler. Bir sürü olaylar ve babamdan ve annemden yediğim tonla sopa. Arkadaşlar günlerce "Çocuğun kafasına 10 dikiş atmışlar oğlum, seni hapse atıcaklar, Sinan söyledi çocuğun babası mahkemede çalışıyormuş" gibi laflarla günlerimi zehir ettiler.
Curriculum Vitae
Plaza binası |
Ben diyeyim ikiyüz siz deyin beşyüz metreymişçesine yüksek bir plaza binasındaydı şirket merkezi. Güvenlikten geçtim ve bankodaki iki kızdan akllı gibi görünenine yaklaşıp en karizmatik ses tonumla Nermin Hanım'la randevum var dedim. Aman Tanrım, ne kadar da havalıyım! İsmimi öğrenince de "Nermin Hanım'ın toplantısı var sizinle görüşemeyecek direkt olarak müdür beyle görüşeceksiniz beni takip edin lütfen" dedi. Beraberce 13. kata çıktık.
Uzun bir koridoru geçtik, bir tane daha ve bir tane daha. Ben de yol boyunca bi bahaneyle şu kızla bi muhabbete girsem ismini feysini alsam gibi düşüncelerle kızı takip ettim. Ama sevgili okur size daha önce de söylediğim gibi ben saldırı değil defans oyuncusuydum. Benden atak bir hareket bekleyemezdiniz.
Kız en sonunda kapısında "Endorsement Managing Director" gibi birşeyler yazan kapıyı çaldı ve "Girin lütfen" cevabını beklemeden beni adeta itercesine içeriye soktu ardımdan kapıyı kapattı. Geniş ve bir sürü pahalı eşyayla döşenmiş odadaki masada oturan genç ama saçları erken dökülmüş adamın kafasındaki yara izine bakarken yukarıda anlattığım hatıralarım gözlerimin önünden geçti.
Sonrasını yazmama gerek yok sanırım...
1 Temmuz 2016 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)