31 Aralık 2016 Cumartesi

20 Ekim 2016 Perşembe

Doktor Ramiz'le İçtimai Sıhhat - Beden Terbiyesi

 

Doktor Ramiz'le İçtimai Sıhhat


"Beden Terbiyesi"

Beden eğitimi
Beden terbiyesi yani Beden eğitimi


Efendim "içtimai sıhhat"in altın kuralı: "beden terbiyesidir" yani beden eğitimi... İdmansız beden, yani eğitimsiz beden; kendinden ne yaptığından, ne işe yarayacağından habersiz bedendir. Ondan her şey beklenir... Evet hamdır çünkü, bir şekle, disipline girmemiştir. terbiye görmemiştir, terbiyesizdir yahu! Düpedüz terbiyesiz, edepsiz bişeydir. her şey beklenir ondan!

Bu yüzden biz ne yapacağız? Bedenlerimizi tanıyacağız, onları adab-ı muaşeret kaideleri çerçevesinde disipline sokacağız. evet, bunu yapacağız...


maymun mu goril mi
İnsan düşünen bir hayvan mıdır?

Öyleyse: insan nedir? İnsan düşünen bir hayvan mıdır? Aristoteles'in dediği gibi. Peki insan nasıl bir hayvandır? Ya da hayvan nasıl insandır? İnsandan hayvan, hayvandan insan olur mu? Olsa kime zararı olur?







 

Açıklıyorum:

 

sigara içen adam
Önce bi cıgaramızdan nefes çekelim.

İnsan bedeni ile hayvan bedenini ayıran en temel özellik insanın yaptığı işin muhteviyatına göre bedenine çeşitli kıyafetler giydirmesidir. kravat, gömlek, eğer bahsettiğimiz insan hatun kişiyse; etek, tayyör vs. gibi. evet. hayvanda böyle şeyler göremezsiniz, evet efendim göremezsiniz! Hayvan hayvandır. cinsine göre ya bi postu vardır ya kabuğu, ya da pulu falan. hayvan bununla ne yapar? hayvanlık efendim. ne yapacak başka.

Pekii insan nasıl bir hayvandır? açıklayalım; insan hayvan değildir. kim demiş hayvandır diye? çağırın o hayvan herifi bana...

Neyse sinirlendim bak tansiyonum fırladı yine.

Konumuza dönelim. bedenimizi öğrendik. Şimdi gelelim ilk egzersizimize. tarif ediyorum iyi belleyin yarın işe giderken ve işten dönerken iki set halinde yapılacak. evet.

taksi çağıran ayı
Tabi öyle ayı gibi de
kaldırmayın kolunuzu

Efendim ilk olarak sağ kol yukarı doğru dümdüz kaldırılır. "Hocam bişi sorcaamm!" der gibi, anladınız. Sonra el(dikkat burası önemli!) "beş kardeş" pozisyonunda sallanır, yolda görülen ve iş yeri güzergahında seyrini sürdüren "en uygun fiyatlı" vasıtanın peşinden kolun pozisyonu bozulmadan ve mütemadiyen elimizi sallayarak koşulur. Burda önemli olan bir diğer husus ise sağ adımımızızla başlayıp adımımızı kaldırdığımız anda derin bir nefes alıp ayağımızı yere indirirken "şöför beeeyyy, az bekle!" veya duruma göre diğer muhtelif şekillerde haykırarak aldığımız nefesi vermektir.






işe otobüsle giden adamın dramı
İşe otobüsle giden adamın dramı

İşte bu kadar!
Sıhhatli günler diliyorum efenim!

Doktor Ramiz



18 Ekim 2016 Salı

Bir lise macerası - Başıma gelen şeyler



Güzellik Uykusu


   Kendimi bildim bileli öğleden sonraları bi uyku bastırır bünyeme. Evde, yolda, askerde, sinemada, ofiste nerede olursam olayım gözlerim sulanır, tatlı tatlı esnerim. Seneler önceydi, lisedeydim. Saat öğleden sonra iki civarı. Edebiyat dersindeyiz. Servet-i Fünun'cularla Edebiyat-ı Cedide'ciler bir olmuş beni uyutmak için en güzel, en latif ninnilere söz diziyorlardı. Karşı koymayı denedim ama olmadı.


Maraba Televole ehe ehe
Maraba Televole
   Kendimi uykunun şefkatli kollarına bıraktım. Yanımda oturan Kenan'la ön sıradaki Mahir o esnada önceki akşam Televole'de gösterilen futbolcuların manken sevgilileri hakkında seviyeli bir sululuk içindeydiler. "Olaylar bakış açısına göre değişebilir!" demiş ya bir zamanlar önemli bir kişi. Ya da demiştir herhalde. Neyse, arkadaşlarımın uğultusu benim için  baharda ağaçların hışırtısı gibiyken Nermin Hoca için cürmün dik alasıydı. Ama alemin talihsizi ben olduğum için kabak benim başıma patladı.



- Evladım sen, arka sıradaki neydi adın? Ne konuşup duruyosun vır vır?

Kenan beni dürtünce derhal ayağa fırladım.

+ "Konuşmuyordum hocam." dedim.

-Bak bi de inkar ediyo. Çık dışarı, çıııık!"

Kendimi nasıl savunacaktım, uyuyordum da diyemezdim ya. Mecbur kabullenip sessizce çıktım sınıftan.


okul koridoru
Bizim lisenin ürkütücü koridorlarında gergin dakikalar beni bekliyordu.


   Dersin bitmesine daha çok vardı bir şekilde müdüre filan görünmeden zamanı doldurmalıydım. Nereye saklansam diye düşünürken koridorun diğer ucunda Müdür Baş Yardımcısı "Gaddar Sami" göründü. Aslan görmüş ceylan gibi donakaldım. Gaddar Sami bana doğru yürüyordu, Gaddar yaklaşıyordu, Gaddar beni gözüne kestirmişti. Daha "Eşhedü" bile diyemeden yanıma geldi. Tam "Sıçtık!" diye düşünüyordum ki dudakları arasından bana  güzel günleri, mutlu yarınları muştulayan sözler dökülüverdi;

-  "NĞbtçmsğn evlğdım?" bizim Gaddar Sami'nin ne dediğini çoğunlukla anlayamazdınız.

+ Efendim hocam!

- Nöbetçi misin ulağğn!!

- Evet Hocam!

- İği ğel menne.



Öğretmenler Odası



teachers room
Öğretmenler odası yılların da etkisiyle "birazcık" yıpranmıştı.


   Gaddar önde ben arkasında öğretmenler odasına gittik. Bizim öğretmenler odasının da içilen sigaradan mı yoksa her daim tozlu olmasından mıdır bilemem daha önce hiç duyumsamadığım kendine has bir kokusu vardır. Odada bir tek Bedenci Selma Hoca vardı, üstünde 1980'lerden kalma gibi görünen eşofmanıyla pencere kenarına oturmuş dışarıyı seyrediyor bir yandan da sigara içiyordu.

- Çağntğm .... ınınınının... orda mı?"

-"Ay Samoş ne diyon Allaşkına" diye güldü Selma Hoca, Saminin arkasında beni görünce toparlandı. Evet Bedenci Selma Gaddara veriyordu!.

-"Ee pardon Sami Bey ne dediğinizi duyamadım"

-"Çantağ diyorum Selmağ hanım çantağ"

Selma hoca duvardaki ahşap kapaklardan birini açtı ve bembeyaz, kar beyaz bir Lacoste kız çantası çıkardı.

beyaz Lacoste sırt çantası
Bu resimdeki o bahsettiğim beyaz Lacoste sırt çantası değil tabi. Ama benziyor.

-"Bağ evlağm buğ çantağy al tüğm okuluğ dolağş sağmn ğul!" dedi Gaddar. Sevgili okur buraya kadar hala hikayeyi okumayı bırakmadıysan ilk olarak sen süper sevimli bir şeysin benim gözümde, kedi canını senin! İkincisiyse bu cümlede Gaddar Sami'nin " Bak evladım bu çantayı al tüm okulu dolaş sahibini bul." dediğini anlamışsındır herhalde.


Elimde beyaz Lacoste sırt çantası okuldaki sınıfları tek tek dolaşmaya başladım. İlk katı dolaştıktan sonra sıkıldım, biraz mola vermek biraz da(en çok aslında) içinde ne olduğunu merak ettiğimden kuytu bir köşe bulup çantanın içine bakmaya karar verdim.

Çantanın içinden ayna, deodorant, ruj gibi "kızsal" şeyler çıktı. Bir de renkli çizgileri olan bir hırka. Yani öyle pek ilginç şeyler değildi. Eşyaları çantanın içine doldurdum ve kafamı kaldırınca O'nunla göz göze geldik.

Ayşe'ymiş adı. "Napıyosun çantamla!" diye başlayan "hırsız", "çalmış", "sapık" gibi kırıcı ithamlarla devam etti. Halbuki böyle güzel bir kızdan güzel sözler duymayı bekliyor insan.













8 Ağustos 2016 Pazartesi

Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye?




- "Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye?" dedi taverna müziğin kralı Ferdi Özbeğen.

- Abi gülmekten o yaşlar, valla yanlarıma ağrılar girdi iki saattir gülüyorum abi ize şu komik vine videosunu. dedim ben de.



4 Ağustos 2016 Perşembe

26 Temmuz 2016 Salı

R10.net ilan_ı aşk

R10.net ilanı Aşk


R10.net'in Online ilan-ı aşkı başka bir boyuta taşıyan frontend developer'ını tebrik ediyoruz.
Merak edenler forum sayfalarında gezinen 1 piksellik resmi mouse ile yakalasınlar.

19 Temmuz 2016 Salı

İyi Müzik Dinlemek - Başıma Gelen Şeyler



Çelişki, Hamallık ve Pişmanlık

  
Bob Dylan Renkli Fotoğrafı
Öküz gibi arkadaşlarım var. Bob Dylan dinliyorum, ve haliyle Bob Dylan dinliyorum  karizması yapmak istiyorum ama arkadaşlarım için Bob Dylan "Van mor kapof kafii" bile değil. Düşün sevgili okur onu bile bilmiyorlar.

   Öbür türlü düşünürsek, ben de aslında Bob Dylan dinleyen tiplerle arkadaş olamayacak kadar öküzüm. Yani anlayacağınız bunca yıl boşuna hamallığını yapmışım Bob'un. Telefonumda bir sürü şarkısı var; sağda, solda, yolda, izde ve de evlerde dinlerim sürekli. Bazı şarkılarını ezbere bilirim, bazılarınınsa sadece nakaratını. E peki Bob'un bana bi faydası oldu mu? Hayır! Ev taşısam gelip de kolileri paketlemeye yardım eder mi, buzdolabının ucundan tutar mı? Hayır! Niye dinliyorum? Tabii ki sosyalleşebilmek için.


Sosyalleşmek


Yıllar önce yazlıkta, bizim evin karşısındaki müteahhitiin yarım bırakıp kaçtığı inşaatın duvarı gölgesinde oturuyordum. Böyle şeyler sadece orta halli insanların ev aldığı toplu konut gibi projelerde olur sanıyordum meğer herkesin başına gelirmiş.

   Toprağın üzerinde kocaman bir ağustos böceği ölüsünü tek başına taşıyan bir karınca gördüm. İçimden takdir ettim karınca milletini. "Helal olsun lan, işte çalışma" diye düşündüm.  Sonra da Ağustos böceği ve karınca hikayesindeki rol arkadaşını yemeğe kalktığı için de içten içe kızdım bu ibneliğine.

Ağostos böceği ile karınca hikayesi
Koca götlü tembel ağustosböceği ve karınca (temsili)
   Derken başka karıncalar da yardıma geldi. Bu yardım sever halleri, çalışkanlıkları, gözüpek davranışları karşısında gaza gelip "Ama çalışkan hayvanlar yaa. Koca g.tlü ağustos böceği çalışsaydın da ölmeseydin" diye düşündüm. Bir müddet kendi kendime karıncaları övdükten sonra bu coşkumu başkalarıyla da paylaşmak istedim. Övmek güzeldi ama tek başına olduğu zaman pilavsız zeytinyağlı barbunya gibi sası soğuk bişey oluyordu. Sosyalleşmem gerekiyordu.

Rıfat Abi

   Kalktım bakkalın önüne gittim. Rıfat abi dükkanın önünde yaşıtım gençlerle muhabbet ediyordu. Kalender adamdı Rıfat abi veresiyeyi pek sevmezdi ama gençlere kıyak geçerdi arada bir. Gerçi geçen akşam bir milyon eksiğim var diye kolanın birini bıraktırmıştı ama olsun. Ben yanlarına gelince sustular. Bir süre sessiz bakıştık. Sonra utandım ve ortamda bulunuşuma bir anlam katabilmek ve bir an önce oradan uzaklaşabilmek için orada olmayacağını bildiğimden hardal istedim. Varmış. Rokfor peyniri istedim. Varmış. "Abi After Eight var mı?" dedim. O da varmış.

After Eight çikolata
After eight öyle her yerde bulunmaz


   Son kozum veresiyeydi. Rıfat abi veresiye sevmezdi. "Borcum ne abi" dedim. "Elli beş milyon" dedi. Yalandan ceplerimi yoklayarak "Abi yanıma cüzdan almamışım, sonra versem olur mu?" dedim. "Sıkıntı yok." dedi.

   Elimde poşetle "Hay sıçayım böyle işe" diye söylenerek çıktım. Hiç yoktan saçma sapan şeyler alıp dünya kadar borçlanmıştım. Gerçi bu akşam İstanbul'a doğru yola çıkacaktık. "Beklesin dursun enayi, ben bunları ödemem ki" diye pis pis düşündüm. Galiba gıcık oluyordum Rıfat abiye. İnsanın başkaları hakkındaki görüşleri zamanla değişebiliyor normal bu diye düşündüm. Böyle böyle düşünerek sahile kadar gelmiştim. Banklardan birine oturdum çikolatadan biraz yedim. Sıcakta baydı. Sonra dur lan dedim şu peynirin tadı nasılmış diye açtım rokforun paketini. Keçi gibi kokuyordu. "Vay g.t dedim. Keçiyi rokfor peyniri diye kakalamış." O sinirle kayalıklara doğru gittim ve aldıklarımı denize fırlattım. "Hımını sktğmn!!!" diye bi küfür geldi denizden.

   Var gücümle koştum, koştum, çok koştum. İlerde jogging yapan güzel bir kız gördüm. Yanına yaklaşınca karizmatik olduğunu düşündüğüm bir yüz ifadesiyle selamladım. Cevap vermedi. Turist olabilir gibi geldi. Zaten sarışın renkli gözlü bişeydi. "Almandır lan! Tabii Alman bu" diye düşündüm ve "Guten morgın" dedim. Durdu, kulaklığını çıkarıp "Efendim?" dedi. "Oh Türkmüş!" O gün sevimliliğim üstümdeydi.

Gıybet

ismail yk üfle
İsmail YK Üflüyor

   Muhabbet ede ede denize nazır lüks mekanlardan birinin önüne gelmiştik. Gel bişeyler içelim dedim. "Sıkma portakal" dedi. Oturduk, yabancı müzik çalıyordu "Van moor kapof kafiii fora go" kız "Bob Dylan'a bayılıyorum sanki her şeyi görmüş gibi yazıyo şarkılarını, sen de sever misin?" dedi. "Hiç yok bende" diyemedim. Bugüne kadar dinlediğim en yabancı müzisyen İsmail YK'ydı. Bunu kızla paylaşamazdım. "Yaa severim, ama ikinci albümden sonra koyverdi kendini." gıybette üstüme yoktur sevgili okurlar. " Şöhreti kaldıramıyor, halbuki önünde ne müzisyenler var bu işe yıllarını vermiş sanatçılar var. Abilerinden bişeyler öğrenmeli!" dedim. Kız "fıhh" diye burnuyla güldü bana. Ardından yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ayağa fırladı. Elini kolunu sallıyarak "Burdayım, burdayım!" diye birilerine seslendi.

   İki hormonlu eleman geldi. Kız ikisine de sarıldı fakat diğerinden uzun olan ikincisine daha çok. Tamer'le Berke'ymiş adları. Ben de ayağa kalktım. Tamer uzaktan "selam" yaptı. Berke ise bir eli kızın belinde öbür eliyse cep telefonunda bana sümüğe bakar gibi baktı ama bişey demedi. Beni orada bırakıp beraberce diskoya gittiler.

Sıkma portakalın parasını ben ödedim. 15 milyon!








8 Temmuz 2016 Cuma

Macar Salamı - Başıma Gelen Şeyler



Indiana Jones


İndiana jones filmleri güzeldir.
Indiana Jones, İndiyana cons da derler bizim mahallede. Indiana jones filmleri 80'ler kuşağının vazgeçilmezidir.

   Hava 1500 derece, okulun bahçesine oynamaya gitmiştim. Normal insanlar gibi kapıyı kullanmak varken her zamanki gibi(çünkü erkek çocuğuydum ve dün akşam Star 1'de izlediğim Indiana Jones gibi maceradan maceraya koşmalıydım.)Demir parmaklıkların üzerine tırmanarak bahçeye girdim.



eni vici vokke Michael Jackson
Michael Jackson Smooth Criminal
(hani şu eni vici vokke dediğimiz) efsane bir şarkıydı.




Girerken de godiklerimi demir parmaklıkların sivri ucuna sürttüm. "Anasını vokkeee!@?****"(Bu eni vici vokke yani Michael Jackson'un Smooth Criminal şarkısında söylediği Annie are you ok? nakaratından türettiğim bir küfürdü) diye haykırdım yere atlarken. Nasıl bir acı olduğunu anlamanız için erkek olmalısınız.












Eskiden günler daha uzundu





Oyuncak kol saati
Oyuncak kol saati buna benziyordu ama içinde mekanizma yoktu.
   Etrafımdaki hemen hemen herkes bu konuda hem fikir; eskiden günler daha uzundu! Akşama kadar türlü şey yapardık yine de günü bitiremez bazen bir duvar dibinde oturur oflaya puflaya akşam olsa keşke derdik. Neyse, kolumdaki pazar malı oyuncak saate baktım. Aslında bu saatin içinde bildiğiniz anlamda zamanı takip edecek bir mekanizma yoktu. Sadece kadran, akrep yelkovan filan vardı ve kurma koluna bağlıydı. Kolu çevirerek istediğiniz gibi ayarlayabilirdiniz ve ayarladığınız zamanda kalırdı saat, işlemezdi. Ben de günde kırk kere sağda solda gördüğüm saatlere göre ayarlayarak kol saatimi güncel tutardım :) Şunu da itiraf etmeliyim ki aslında akrep yelkovanlı saatleri okumayı bilmiyordum. Saadece saat kısmını anlayabiliyordum. Yani akrep 5'i gösteriyor yelkovan mesela 40'taysa benim için saat 5'ti.. Yelkovanın hangi dakikayı gösterdiğini bir türlü çözemiyordum.



Namık Kemal ne demiş? Boş bulduğun enseye vur demiş
Namık Kemal ne demiş?

     Saate baktım saat 1'di. Sonra da güneşe baktım(bunu da bi filmde görmüştüm adam önce saate sonra da güneşe bakıp havalı bir şeyler söylüyordu. Ben de her çocuk gibi önüme gelene özendiğim için aynısını yapıyordum. Kendimce havalı bir iki bişeyler söyledim. Aman Tanrım(bu da sadece Türkçe dublajlı yabancı filmlerde duyduğum havalı bir laftı. Filmlerin dublajını yapan kişilerin sesleri çok havalı olurdu ve her ne kadar Türkçe konuşsalar da ben onların yabancılar; Amerikalılar filan olduklarını düşünürdüm. Bunu başka bir yazıda detaylı anlatırım belki.) Tam "Aman Tanrım ne kadar havalıyım!" diye düşünüyordum ki ensemde bir şaplak hissettim.

-Namık Kemal ne demiş? Boş bulduğun enseye vur demiş! Haha olum ne kendi kendine konuşuyon kafayı mı yedin.. dedi bizim takımın kalecisi Furkan.





Fruko Gazoz
 

80'li yılların eski Nostaljik Fruko Gazoz Şişesi
Eski Fruko Gazoz Şişesi
     İnsan beyni tuhaf çalışır. Bunca senedir yükünü çektiğim beynim de tuhaflıkta diğerlerininkinin gerisinde kalmaz sağolsun. Ne diyordum, insan beyni tuhaf çalışır sevgili okur ve sürekli algıladığı şeyleri eskilerle veya başka şeylerle birleştirir. Bazen çarpıtır, eksiltir veya artırır. Bendeniz de bizim Furkan'ın adını ilk duyduğumda direktman Fruko Gazoz'la birleştirmiştim ve böylece ben dahil bütün mahallenin çocukları-buna furkanın ablası Selma da dahil- Fruko demeye başlamıştık.

+Ne vuruyon köpek! Dua okuyodum oğlum. Kuran kursunda hoca öğretti sabah öğle akşam okursan her istediğin oluyormuş. diye bir yalan uydurdum. Azıcık yalancıyımdır..

- Yapma yaa harbi mi, her istedğin mi oluyomuş?

+Herıld oğlum. Ama senin olmaz, sen cehennemde yanacaksın, kafir oldun sen.

-Niye laaaan!!!

+Dua okuyan adama vurulur mu oğlum. Hoca dedi ki müslümana vuran eller hep cehennemde odun olacakmış. Yanacan oğlum.

Fruko'nun gözleri dolmaya başlamıştı. Paran var mı dedim. Cebinden bir iki bozuk para çıkardı. Kaptım paraları elinden ve:

+Ben bunları caminin kumbarasına atıcam Allah da seni affedicek, korkma lan dedim. Şimdi Fruko'nun yüzü gülüyordu ilerde oynayan çocuklardan önümüze kaçan naylon(ben laylon derdim eskiden) topa sert bi şut çekip "Hadi maçaaa" diye haykırdı.


Macar Salamı

Macar salamı
Macar Salamı


     Takım kurmak önemli bir iştir! Ve türlü incelikleri, ne bileyim işte belli bir stratejisi filan vardır. Bunun yanında dostluk, kankalık gibi şeyler de önemlidir. Özetle ciddi bir iştir. Ve ben hayatımın hiçbir evresinde ciddi bir işin kenarından köşesinden tutmadığım için takım kurulurken de seçen değil seçilen oldurdum.

    Ekran derdim ona ama sesli söylemeye g.tüm yemezdi, Erkan benden üç yaş büyüktü) takımında defans olurdum. Gol atmazdım, kimseye çalım atmazdım kaleye top gelmesin yeterdi. Memurun mesai doldurması gibi oynardım. Benim işim buydu. Neyse, karşı takımı da Ali kurardı. Bugün Ali'lerin takımda yeni bir çocuk vardı. Ailesi misafir gelmişler, bizim Sinanlara. Uzakta oturuyolarmış Avcılarda. Adı Selami; sarı düz saçları mantar gibi(zengin çocuğu gibi) tıraş edilmiş renkli gözlü hani Türkçe konuşmasa yabancı filan sanacağınız bi tipi vardı. Benim zehir gibi beynim yine işlemeye başladı ve "Selami, Macar Salamı" diye bir tekerleme uyduruverdim. Diğer arkadaşlar bu müthiş buluşumu beğenip bana katıldılarsa da bizim Selami buna fena bozuldu ve üstüme yürüdü.


Devlet memuruydum diyebilirim. Mahallede takım kurulurken ben her zaman Erkan'nın(içimden gizli gizli



mahalle maçı çocuklar
Mahalle Maçında takım kurmak ciddi bir iştir.
     Kavga konusunda da futbolda olduğum gibi defansçıydım diyebilirim. Kimseyle kavga etmez, sataşmazdım. Biriyle kavgaya tutuşacak olsam anca kendimi korurdum. Zaten hemen çevreden birileri gelir ayırırdı. Fakat bu sefer ayıran olmadı. Ayıran olmayınca da benim defans taktikleri beni kurtarmaya yetmedi. Selami boynumu sıkıca yakalamış beni boyunduruğa almıştı. Mevsim yaz, hava zaten 40'ı geçmiş sıcakta iyice dayanılmaz bir haldeydim. Boynumu sıkan kollarını açmaya çabalıyor ama yapamıyordum. Vücut ağırlığımı kullanarak doğrulmaya çalıştım ama o da olmadı. Bizim Macar Salamı epey kuvvetliymiş meğerse.

     Şimdi burada dayak yediğimi düşünebilirsiniz. Keşke dayak yeseydim... Onunla boğuşurken yerde kale direği olarak kullandığımız kaldırım taşlarından birini gördüm, son çare birine uzandım ve var gücümle Selami'nin kafasına indirdim. Kurtulmuştum.. Bizim Selami'nin sarı saçları ise kafasından sızan kanla tuhaf çirkin bi renge dönmüştü. Sonrasını tahmin edersiniz, annesi babası geldi çocuğu kanlar içinde sağlık ocağına götürdüler. Bir sürü olaylar ve babamdan ve annemden yediğim tonla sopa. Arkadaşlar günlerce "Çocuğun kafasına 10 dikiş atmışlar oğlum, seni hapse atıcaklar, Sinan söyledi çocuğun babası mahkemede çalışıyormuş" gibi laflarla günlerimi zehir ettiler.


Curriculum Vitae



plaza binası
Plaza binası
     29 yaşındaydım üzerimde smart casual diye tabir edilen spor ama şık kıyafetlerle aynalı bir plazanın kapısından içeri girdim. Sadece bayramlarda ve olur da bi kızla buluşursam kullanırım diye aldığım şişesi 90 lira olan parfümümü sıkmıştım.


Ben diyeyim ikiyüz siz deyin beşyüz metreymişçesine yüksek bir plaza binasındaydı şirket merkezi. Güvenlikten geçtim ve bankodaki iki kızdan akllı gibi görünenine yaklaşıp en karizmatik ses tonumla Nermin Hanım'la randevum var dedim. Aman Tanrım, ne kadar da havalıyım! İsmimi öğrenince de "Nermin Hanım'ın toplantısı var sizinle görüşemeyecek direkt olarak müdür beyle görüşeceksiniz beni takip edin lütfen" dedi. Beraberce 13. kata çıktık.

     Uzun bir koridoru geçtik, bir tane daha ve bir tane daha. Ben de yol boyunca bi bahaneyle şu kızla bi muhabbete girsem ismini feysini alsam gibi düşüncelerle kızı takip ettim. Ama sevgili okur size daha önce de söylediğim gibi ben saldırı değil defans oyuncusuydum. Benden atak bir hareket bekleyemezdiniz.

     Kız en sonunda kapısında "Endorsement Managing Director" gibi birşeyler yazan kapıyı çaldı ve "Girin lütfen" cevabını beklemeden beni adeta itercesine içeriye soktu ardımdan kapıyı kapattı. Geniş ve bir sürü pahalı eşyayla döşenmiş odadaki masada oturan genç ama saçları erken dökülmüş adamın kafasındaki yara izine bakarken yukarıda anlattığım hatıralarım gözlerimin önünden geçti.


Sonrasını yazmama gerek yok sanırım...







24 Haziran 2016 Cuma

Game of Thrones Cekim Hatasi

Game Of Thrones 6 SezonÇekim Hatası

Game Of Thrones Çekim Hatası


John Snow'un  ana binme sahnesi.Bu sahnede bir hata var görebildiniz mi?

20 Mayıs 2016 Cuma

Ramazan Ayına 15 Gün Kaldı

Ramazan!a 15 Gün Kaldı


Ramazan Ayına 15 gün kaldı. Bu sene son 136 yılın en sıcak olacak. Hava tahmin uzmanlarının öngörüleri bu yönde. Bu sene içinde 21 Haziran gününü de içeren bir Ramazan ayı yaşayacağız. Bildiğiniz gibi 21 Haziran kuzey yarım kürede en uzun günün yaşandığı tarih. Ama bu gözünüzü korkutmasın. Orucu bize farz kılan Rabbim onun sabrını da verir. Yeter ki sağlık durumumuz yerinde olsun. Şunu unutmayın! Eğer bir şeker tansiyon gibi sürekli bir sağlık sorununuz var ise doktorunuza danışmadan kendinizi oruç tutmaya zorlamayın. zira bu ibadet ancak onu kaldırabilecek kadar sağlıklı buluğ çağına ermiş insanlar için geçerli. Tutamayanların da ne yapmaları gerektiği zaten ilmihallerde yazıyor. Okuyarak öğrenin. Televizyondan değil. Dini televizyondan öğrenmektense okumak ve araştırmak daha iyidir. sonra trajikomik bir hayatın içinde bulursunuz kendinizi.

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Pazartesi Sendromu

Pazartesi Sendromu Kemal Sunal

Pazartesi sendromu da geçer takmayın kafanıza üzülmeyin. Ama bunun daha salısı var, çarşambası var, perşembesi var hemen tüketmeyin enerjinizi diğer günlere de kalsın. Tüm hafta boyu zinde kalmak, ruh ve beden sağlığınızı korumak için bol bol gülmeyi ihmal etmeyin. unutmayın gülmek insanı güzelleştirir. Güldürmek de kalbi güzelleştirir. Kalbi güzel olan insan yaşamdan daha çok zevk almasını da bilir.

Hadi bu gün de kendinize bir iyilik yapın. İşe yürüyerek gidin ya da farklı bir yoldan gidin. Öğle yemeğinizi başka bir yerde yiyin. Otobüste, metrobüste ya da metroda olmanız fark etmez. İşe giderken bir kitap okuyun. farklı bir şey yapın. Her gün aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuç beklemek en büyük ahmaklıktır.  Bu haftaya da pazartesiyi farklı yaşayarak başlayın. 

14 Mart 2016 Pazartesi

Pazar Günü Kafası

Pazar Günü Kafası

Yine Pazartesi yine hafta başı. Haftasonu ne çabuk geçiyor anlamadım. Günlerden pazartesi sabahı ama kafam hala pazar gününde kaldı. Sanki hala az önce kalktığım sıcak yatağa geri dönecek gibiyim. Ama heyhaaat! ne yazık ki yeni haftaya başladık. Aklım hala pazarda kalmış pazar günü iyimserliğini henüz içimde sindiremeden Pazartesi kasvetine büründü ruhum :(
#pazarkafası

En Çok Bakılanlar